
Tarih vermiyor Arif Hikmet Bey; ama 1925 yılının sonları ya da 1926 yılının ilk ayları olmalı. O aylar; çünkü mimar, anılarında, mevsim karının, yüz kesen step ayazının olanca ağırlığıyla kentin üzerine çöktüğü günlere dönmüş. Arif Hikmet Bey işçilerle birlikte, müzenin yapımı sürüyor. “Mühim ve sevimli bir hatıram var,” diyor. Devam ediyor:
“Kar tipi halinde yağıyordu, her taraf bembeyaz karlar altında idi. Müzenin inşaatına içerde devam ediyorduk. Bir iki pencereye çerçeve takmış büyük salonların içinde mermer taşçılarımızı çalıştırıyorduk. Ben büyük kubbenin altında ve bir iş masasında, taşçılara yapacakları bazı tezyini işlerin çinko kalıplarını kesiyordum. Bazı kapatabildiğimiz yerlerde marangozlar da çalışıyordu. Bir işçimiz dışarıdan koşarak geldi ve heyecanla: ‘Efendim, Paşa geldi.’ dedi.
Şaşırmıştık, bu havada gelen hangi paşa idi? İşçi tekrarladı: ‘Mustafa Kemal Paşa.’ Bu esnada ön cephedeki kapılardan birine iğreti olarak taktığımız kapı açıldı, üstü başı kar içinde kalmış olan Atatürk içeri girdi. Karşıladım, ilk sözü:
‘Yahu Hikmet, bu havada inşaat yapılır mı?’ oldu. Cevap verdim, ‘Paşam, inşaat anlaşmamıza göre süremiz çok az. Havaya filan bakmadan işe devam mecburiyeti var, hatta işçilerimizden bazıları gaz lambası yakarak geceleri de çalışıyorlar.’ Paşa, ‘Allah kuvvet versin’ dedi, ilerledik, oradaki tahta bir iskemleye oturdu. Kapıyı da kapattık. İnşaat kâtibim Bahri elindeki gaz sobasıyla geldi. Paşa’nın yanına koydu. Atatürk gülerek, ‘Bahri şaka mı ediyorsun, her taraf açık, gaz sobası neye yarar, buna Okmeydanı’nda buhur yakmak derler’ dedi. Bahri de cevaben, ‘Hiç olmazsa Paşam biraz burnunuz ısınsın, soğuktan kıpkırmızı olmuş’ dedi. Hep gülüştük. Yarım saat kadar oturdu, işçilerle konuştu. Kar durmuştu, ön kapıdan Ankara’nın karlı ovasına bakarak ‘Manzara çok güzel, bu kubbenin altı yazın her halde çok serin olacak, İşim olmadığı zaman gelip bu kubbenin serinliğinde, bu güzel ovaya karşı oturmak isterim’ demiş ve karlara bata çıka otomobiline kadar gitmişti. Ne hazin bir tesadüftür ki vefatından sonra, uzun bir müddet burada, bu kubbenin altında ebedi istirahatına dalmış, yatmıştı.” (1)
Etnografya Müzesi’nin temeli 1925’in 25 Eylülünde atıldı.
1 “Merhum Mimar Arif Hikmet Arif Koyunoğlu’nun Anıları: 4”, Tarih ve Toplum, Sayı: 38, Şubat 1987, s. 48.